26 Şubat Hocalı Soykırımı'nın yıl dönümü nedeniyle İzmir'de iki etkinlik düzenleniyor. Tüm dostlarımızı bu etkinliklere destek vermeye, Hocalı Soykırımı'nı başta ailesi, çocukları olmak üzere tüm çevresine anlatmaya, bu konuda bilgilenmeye davet ediyorum.
Etkinlikler:
1-Türk Kültür ve Sanat Derneği tarafından düzenlenen PANEL.
Ermeni Meselesi ve Hocalı Katliamı.
Tarih ve saat : 21 Şubat Cumartesi günü 13,30
Yer : Konak Belediyesi, Alsancak Kültür Merkezi 7. katta bulunan Nevzat Benal salonu
Konuşmacılar:
Prof. Dr. Mehmet ERSAN Ege Üniversitesi,
Yrd. Doç. Dr. Kenan KIRKPINAR Dokuz Eylül Üniversitesi,
Dr. Vefa Qurbanova İzmir Ekonomi Üniversitesi.
2- 9 Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından 24 Şubat Salı günü düzenlenen konferans.
Kafkasyada Güncel Gelişmeler (Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan ve İran açısından değerlendirmeler)
Yer : 9 Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çakabey, Denizfeneri Konferans salonu. DEÜ Tınaztepe Yerleşkesi Buca İzmir
Tarih ve saat: 24 Şubat Salı 13.30
Düzenleyenler:
9 Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
DAK (Dünya Azerbaycanlılar Kongresi)
İstanbul Azerbaycan Baş Konsolosluğu
Oturum Başkanı:
Doç. Dr. Kemal Arı ( Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Enstitüsü Müdürü)
Konuşmacılar:
Sinan Ogan TÜRKSAM Başkanı (Uluslararası İlişkiler ve Stratajik Analizler Merkezi)
Arif Keskin ASAM Başkanı (Avrasya Stratajik Arıştırma Merkezi )
Doç. Dr. Sayyad Aran Azerbaycan İstanbul Baş Konsolosu
3- Azerbaycanlı Öğrenciler ve Azerbaycan Kültürevi ve Dayanışma Dernegi tarafından organize edilen, Panel ve Tiyatro oyunu.
Ermeni Sorunu, Hocalı Soykırımı ve Karabağ konulu panel ve tiyatro oyunu
Yer : İzmir Atatürk Lisesi Kültür Merkezi Salonu. (Montrö Meydani, Mc Donald's yanı
Tarih ve saat: 26 Şubat Perşembe 19.00
16 Şubat 2009 Pazartesi
14 Şubat 2009 Cumartesi
Çağırır indi bütün milleti imdada Veten, Deyişilmez ey oğul, cennete dünyada Veten. B.Vahabzade
Bahtiyar Vahapzade
http://chudaferin.azeriblog.com
http://chudaferin.azeriblog.com
Yrd.Doç.Dr.İrfan Murat YILDIRIM
DEFN EDİN SİZ MENİ ZABUL SEGÂHIN MAYESİNE
Güneş qürub etdi... otaq qaraldı,
Bir anda yox oldun sen xeyal kimi.
İndi düşünürem: Senden ne qaldı,
Könlümde xatiren qara xal kimi.
Belki de dünyanın en hüzünlü ağıtlarından biridir bu.Bu ağıtta sadece oğulun anaya hasreti değil, insanın tefekkürle kaçınılmaz sonu; ölümü algılama ve yokluğun oluşturduğu o dayanılmaz boşluğu kavramaya çalışma çabaları hissedilir.
Çocuk ve anne,Tanrının insana sunduğu en aziz,en mübarek sevgi bağının iki tarafı..Çocuk ve anne,içinde küçücük bir lekenin bile bulunmadığı masal dünyasının iki kahramanı…Onların arasına kim girebilir ki?
***
Bahtiyar Vahabzâdeyi kaybettik,ya da sessiz gemilere binip uzak iklimlere gitti… Geride bir milletin mısralarla yazılmış tarihini bırakarak… Elbette büyük törenler düzenlenecek, elbette büyük şairliğinden, dile hizmetinden bahsedilecek, elbette şarkılara karışmış mısralarından bahsedilecek, Gülistan’dan bahsedilecek, Ana Dili’nden, Şehidler’den, Muğam’dan bahsedilecek … Ülkesine, kültürüne kelimelerden ordu yaratmış, vatan evlatlarına milli şuur vermiş, milletini ebediyete taşımış bir sanatçıya ne söylenirse söylensin yine de az gelecek övgülerden bahsedilecek…
***
Sen mene beşikde laylay çalmısan
Bu gün laylay çalım sene men de mi?
Senin şirin-şirin laylalarmı
Men sene qaytarım cenazende mi?
Bir şair ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar çile çekerse çeksin, milleti için ne fedakârlık yaparsa yapsın, önce insandır o… Ben, Bahtiyar Vahabzadeyi önce annesine yazdığı o şiirle tanıdım ve sevdim… Onun bütün şiirlerindeki alevli mısralarının arasında annesine ağıt diyen ve ne zaman olursa olsun zamansız olan bu kaybı anlamaya çalışan küçük çocuğun çaresiz ağıdını duydum… Yüreğinde annesini bu kadar ince bir kederle taşıyan insan , anneyle özdeşleşmiş vatanına karşı neler hisseder acaba? anlamaya çalıştım…
Okudukça o mısralarda vatan sevgisiyle anne sevgisini birbirlerinden ayrılmayacak kadar yoğrulmuş buldum. Anladım ki Bahtiyar Vahabzâdenin şiirinde, Bahtiyar Vahabzâde’nin ömründe anne vatana dönüşmüş, vatan da anneye…
***
Anam, tapşırıldın ana torpağa,
Bu ölüm, sineme çekdi dağ menim.
Hayatı milletiyle ve onun bağımsızlığıyla yoğrulmuş bir şairi sadece anne ağıdıyla anmak ne kadar doğrudur bilemiyorum… Büyük övgüleri büyük insanlara bıraktım ben… Onlar mekanik cümlelerle göklere çıkaracaklar büyük şairi… Ama yüreğimin bir yerince, küçücük, utangaç bir ses diyor ki, Azerbaycan’daki bir çok ev bu görkemli vatan şairini bu anne şiiriyle anacak
***
Bu nece dünyadır,
İnsan oğlunun
Xeyalı göydedir, özü yerdedir,
Sağ iken çiyninde heyatın yükü,
Ölende cesedi çiyinlerdedir...
Bu nece dünyadır, bu nece dünya,
Ölümü heqiqet, heyatı röya.
Bahtiyar Vahapzâdeyi kaybettik…Sağ iken bütün şerefli ömrü boyunca ülkesinin bütün dertlerini yüreğinde taşıyan büyük şairin aziz naaşı halkının omuzlarında son yolculuğuna çıkacak…
***
Artıq senin üçün dayanan zaman Menimçün dolanır...
Gün olur axşam.
Vaxt keçir, sen menden uzaqlaşırsan,
Men sene günbegün yaxınlaşıram.
Şair şimdi artık bir bayrağı, bir sınırı olan ve Tanrıya şükür ebediyen hür ve müstakil kalacak ana vatanının kucağında, annesiyle kavuşmaya gidiyor… Geride bıraktığı mısralar ise, ana dilini ve ana yurdunu ebediyete taşıyacak…
***
Dünya quru bir ses,
Qem çekmeye deymez.
Yüz yüz iten olsun,
Min min de biten var.
Şükr eyliyelim ki,
Bizlerden hem evvel,
Hem sonra Veten var...
DEFN EDİN SİZ MENİ ZABUL SEGÂHIN MAYESİNE
Güneş qürub etdi... otaq qaraldı,
Bir anda yox oldun sen xeyal kimi.
İndi düşünürem: Senden ne qaldı,
Könlümde xatiren qara xal kimi.
Belki de dünyanın en hüzünlü ağıtlarından biridir bu.Bu ağıtta sadece oğulun anaya hasreti değil, insanın tefekkürle kaçınılmaz sonu; ölümü algılama ve yokluğun oluşturduğu o dayanılmaz boşluğu kavramaya çalışma çabaları hissedilir.
Çocuk ve anne,Tanrının insana sunduğu en aziz,en mübarek sevgi bağının iki tarafı..Çocuk ve anne,içinde küçücük bir lekenin bile bulunmadığı masal dünyasının iki kahramanı…Onların arasına kim girebilir ki?
***
Bahtiyar Vahabzâdeyi kaybettik,ya da sessiz gemilere binip uzak iklimlere gitti… Geride bir milletin mısralarla yazılmış tarihini bırakarak… Elbette büyük törenler düzenlenecek, elbette büyük şairliğinden, dile hizmetinden bahsedilecek, elbette şarkılara karışmış mısralarından bahsedilecek, Gülistan’dan bahsedilecek, Ana Dili’nden, Şehidler’den, Muğam’dan bahsedilecek … Ülkesine, kültürüne kelimelerden ordu yaratmış, vatan evlatlarına milli şuur vermiş, milletini ebediyete taşımış bir sanatçıya ne söylenirse söylensin yine de az gelecek övgülerden bahsedilecek…
***
Sen mene beşikde laylay çalmısan
Bu gün laylay çalım sene men de mi?
Senin şirin-şirin laylalarmı
Men sene qaytarım cenazende mi?
Bir şair ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar çile çekerse çeksin, milleti için ne fedakârlık yaparsa yapsın, önce insandır o… Ben, Bahtiyar Vahabzadeyi önce annesine yazdığı o şiirle tanıdım ve sevdim… Onun bütün şiirlerindeki alevli mısralarının arasında annesine ağıt diyen ve ne zaman olursa olsun zamansız olan bu kaybı anlamaya çalışan küçük çocuğun çaresiz ağıdını duydum… Yüreğinde annesini bu kadar ince bir kederle taşıyan insan , anneyle özdeşleşmiş vatanına karşı neler hisseder acaba? anlamaya çalıştım…
Okudukça o mısralarda vatan sevgisiyle anne sevgisini birbirlerinden ayrılmayacak kadar yoğrulmuş buldum. Anladım ki Bahtiyar Vahabzâdenin şiirinde, Bahtiyar Vahabzâde’nin ömründe anne vatana dönüşmüş, vatan da anneye…
***
Anam, tapşırıldın ana torpağa,
Bu ölüm, sineme çekdi dağ menim.
Hayatı milletiyle ve onun bağımsızlığıyla yoğrulmuş bir şairi sadece anne ağıdıyla anmak ne kadar doğrudur bilemiyorum… Büyük övgüleri büyük insanlara bıraktım ben… Onlar mekanik cümlelerle göklere çıkaracaklar büyük şairi… Ama yüreğimin bir yerince, küçücük, utangaç bir ses diyor ki, Azerbaycan’daki bir çok ev bu görkemli vatan şairini bu anne şiiriyle anacak
***
Bu nece dünyadır,
İnsan oğlunun
Xeyalı göydedir, özü yerdedir,
Sağ iken çiyninde heyatın yükü,
Ölende cesedi çiyinlerdedir...
Bu nece dünyadır, bu nece dünya,
Ölümü heqiqet, heyatı röya.
Bahtiyar Vahapzâdeyi kaybettik…Sağ iken bütün şerefli ömrü boyunca ülkesinin bütün dertlerini yüreğinde taşıyan büyük şairin aziz naaşı halkının omuzlarında son yolculuğuna çıkacak…
***
Artıq senin üçün dayanan zaman Menimçün dolanır...
Gün olur axşam.
Vaxt keçir, sen menden uzaqlaşırsan,
Men sene günbegün yaxınlaşıram.
Şair şimdi artık bir bayrağı, bir sınırı olan ve Tanrıya şükür ebediyen hür ve müstakil kalacak ana vatanının kucağında, annesiyle kavuşmaya gidiyor… Geride bıraktığı mısralar ise, ana dilini ve ana yurdunu ebediyete taşıyacak…
***
Dünya quru bir ses,
Qem çekmeye deymez.
Yüz yüz iten olsun,
Min min de biten var.
Şükr eyliyelim ki,
Bizlerden hem evvel,
Hem sonra Veten var...
13 Şubat 2009 Cuma
Azerbaycan Dünyasından bir yıldız daha kaydı
DAĞDA ŞƏLALƏ KIMI
Bir rəngi yox, göylərin min rəngini sevirəm,
Bir rəngi yox, göylərin min rəngini sevirəm,
Bir gülü yox, güllərin çələngini sevirəm.
Mən çıxmağa təpə yox, uсa dağ istəyirəm,
Həyatı həyat kimi yaşamaq istəyirəm !
Göydə qurub çağı da, dan yeri də gözəldir,
Göydə qurub çağı da, dan yeri də gözəldir,
Həyatın sevinсi də, kədəri də gözəldir.
Həyat- bir сıdır düzü, bir döyüş meydanıdır,
Hər kəsi öz сürəti, öz hünəri tanıdır !
Bu meydanda heyf ki, daim eniş axtaran,
“Azсa aşım, ağramaz başım” – deyənlər də var.
Kədərdəki nəşəni, zövqü anlamayanlar
Həyatın nəşəsindən, fərəhindən nə anlar?
Hər kədəri səadət, hər sevinсi qəm izlər,
Hər kədəri səadət, hər sevinсi qəm izlər,
Əsl könül həm qəmi, həm sevinсi əzizlər.
Təlatümsüz ürəklər qovuq kimi boş olur,
Daim sevinс axtaran daim qəmə tuş olur.
Düşmənəm yaltaqlanıb təpəyə dağ deyənə,
Düşmənəm yaltaqlanıb təpəyə dağ deyənə,
“Bu dünyada birtəhər qoy yaşayaq”-deyənə.
Ah,birtəhər!.. Lüğətə bu söz hardan gəlmədir?
Yaşamaq yaşamaqdır ! Bəs bu “birtəhər” nədir?
Mən düşmənəm, düşmənəm belə “ölü сanlar“a,
Gündən qaçıb həmişə kölgə axtaranlara...
Onlar ortada yeyib, qıraqdası gəzdilər,
Onlar ortada yeyib, qıraqdası gəzdilər,
Namusu xərсləməkdən, onlar çəkinməzdilər.
Onlar orta yolu tutub, nə “hə”, nə də “yox”- dedilər,
Havaya nə “istidir”, nə də ki, “soyuq”- dedilər.
Onlar ölçüb-biçdilər hər bir şeyi dərindən,
Özgəsini hürküdüb, qorxdular özlərindən.
Onlar qazdan ayıqdı... Onlar havaya baxdı:
Gah yağışa, gah qara, Gah qışa, gah bahara,
Gah axşama, gah da ki, səhərə dəm tutdular,
Özlərini düşünüb, özgəni unutdular.
Səslərdən səs aldılar, öz səsləri olmadı,
Yaşadalar ölütək, nəfəsləri olmadı...
Getdilər iş dalınсa, ürəkləri getmədi...
Gəzdilər... Hey gəzdilər Ayaq səslərinisə tək özləri eşitdi,
bir kimsə eşitmədi... Atlarını daşlığa salıb səyirtmədilər,
Adları kişi oldu, ömründə birсə kərə kişilik etmədilər.
Onlar öləndə belə kimsə xəbər tutmadı.
Bu səssiz, küysüz ölüm kimsəni ağlatmadı.
Çoxdan ölmüş zənn edir axı hamı onları.
Diri ikən, sağ ikən, Öz səsi olmayanın ölümü səssiz keçər,
Min-min dəfə ölənin matəmi yassız keçər.
Qardaş, min duyğu ötsün ürəyindən bir anda,
Qardaş, min duyğu ötsün ürəyindən bir anda,
Sən qımışma güləndə, inləmə ağlayanda.
Ağlasan, hönkür ağla, gülsən, qəhqəhə çək gül,
Gülsən də, ağlasan da, tamam doysun qoy könül.
Yaşamaq istəmirəm sürünüb dizin-dizin,
İstəyirəm ən uсa zirvələrə mən qonam.
Xəfif sakitliyini neyləyirəm dənizin,
Onun qasırğasına, dalğasına vurğunam !
Qoy döysün yağış məni, boran məni, qar məni,
Həyatın boranları daim yaşadar məni.
İstəmirəm həyatım sakitсə bir otaqda gəlib keçsin lal kimi...
İstəyirəm döyüşəm qayaların başında düşmənlə qartal kimi.
Baxçadakı arx kimi ötüb həzin nəğmələr, axmağı istəmirəm.
Səyyah olub həyata seyirçi bir nəzərlə baxmağı istəmirəm.
Çağlamaq istəyirəm dağda şəlalə kimi,
Səpilmək istəyirəm çöllərə lalə kimi.
Dərya olub, nəhr olub, çalxalanmaq istəyirəm,
Göylərdə ulduz kimi mən yanmaq istəyirəm.
Şığımaq istəyirəm başsız küləklər kimi,
Bəslənmək istəyirəm bütün ürəklərdə mən arzu, diləklər kimi.
Bir rəngi yox, göylərin min rəngini sevirəm,
Bir rəngi yox, göylərin min rəngini sevirəm,
Bir gülü yox, güllərin çələngini sevirəm.
Mən çıxmağa təpə yox, uсa dağ istəyirəm,
Həyatı həyat kimi yaşamaq istəyirəm, Yaşamaq istəyirəm !
1960
1960
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)