23 Temmuz 2008 Çarşamba

Gülçehre Askeran'ın vefatı nedeniyle İstanbul Azerbaycan Kültür Derneği yöneticilerinden Neşe Dosterin yazdığ yazı

Artis Settar Gülçehre Askeran'ın babası
Karsta oynanan Meşhedi İbad oyununda rol alan amatör sanatçılar ve müzisyenler bir arada





Neşe Düsterin yazısı

Bir cumhuriyet kadını(Gülçehre Askeran’ın anısına saygıyla…)


O arkadaşlarım Handan ve Nesrin’in, öğrencim İloş’un annesiydi.Okul arkadaşım Şivekâr’ın ablası, rahmetle andığım annemin ve teyzemin dostu ahbabı, dayımın arkadaşıydı.Ama benim, bizim, hepimizin, herkesin ablası, Kars’ın, büyük küçük tüm hemşerilerimizin Gülçehre ablasıydı… Gülçehre ablayı 17.Temmuz’da uğurladık.Evlilik yıldönümlerinin 60. yılında eşi Dr. Cengiz Askeran’la buluşmaya gitti.


yazının devamı: http://www.gercekgundem.com/?c=56402 adresinde





Gülçehre Askeran ile ilgili internette yaptığım araştırmada, Gülçehre hanımın babası "Artis Settar" ile ilgili bulduğum bir yazıya da burada yer vereceğim





SETTAR GÜLDÜR (1905-1979)
Bizler ülkemizde ve kentlerimizde, aydınlanma döneminin öncülerini, Cumhuriyete özveriyle hizmet edenleri yeterince tanımadık. anlamadık, anlamaya çalışmadık.
Kars’ı Türkiye’nin en uygar kentlerinden biri yapan kimlikleri ya yok saydık ya da yeterince dikkate almadık.
Oysa o dönemlere ilişkin fotoğraflarda tüm değerleri ve dersleri kusursuz bir armoni içinde sunan sanat vardı.
80 yıl önce Kars’ın Türk ocakları sahnesinde kadın ve erkek vardı. Operet oynayan ve bir Artist SETTAR vardı. Hayatını tiyatroya adayan...
1999-2000 döneminde çekilen “Doğu’nun Uygar Kenti Kars” adlı belgesel bugüne kadar yapılanların dışında, yaşanmışlığı, insan dokusunu ve sosyal yaşamı büyük bir duyarlılıkla yansıtmış.
İzlerken öğreniyor, hatırlıyor, tanışıyor ve sanki o dönemleri yaşıyorsunuz.
Beyaz perdede siyah nakışlı bir Cumhuriyet treni fonda “Hoş Gelişler Ola” marşı.
İlk bölüm Kars’ın tarihi, mimarisi ve ekonomisiyle ilgili bilgi ve görüntüleri içeriyor.
Ancak ikinci bölüm başka şekilde etkiliyor. İzlerken görmezden geldiğimiz, hoyratça savurduğumuz, değerlerimizin, yitirdiklerimizin hak etmediğimiz gururunu yaşıyoruz geç kalmışlığın utancını saklamaya çalışarak.
Aslında filme ilgili en anlamlı tanımı hemşerimiz sayın Oktay Ekinci yapıyor “Gecikmiş Bir Vefa Borcu” diyerek...
Kars’ın geçmiş dönemlere ilişkin sosyal yapısını entelektüel birikimleriyle anlatanlar bu filmde hep aynı noktayı vurguluyor. “Kars’ta Yaşanan Kültür ve Sanat Zenginliği”...
Söyleşiler kare kare tiyatro sahnelerinden siyah, beyaz fotoğraflarla buluşuyor ve bu belgeselde adıyla, lakabıyla, yaptıklarıyla sözü edilen isim SETTAR GÜLDÜR. Yaşamının 50 yi aşkın yıllarını tiyatroya adamış, aynı inançları taşıyan arkadaşları ile birlikte “Doğunun uygar kenti Kars” tanımına katkısı, emeği olan bir kimlik...
74 yıllık yaşamına ilişkin bilgiler oldukça yalın. 1905’te Gence’de doğdu. Eğitimini Bakü’de akrabalarının yanında sürdürmeye çalıştı.
Azerbaycan’ın en çalkantılı siyasi dönemlerinde, küçük tiyatro gruplarının, köy köy, kasaba kasaba dolaşarak halkı bağımsızlık mücadelesine hazırladığına tanık oldu. bu dönem ivme kazanan tiyatro eğitimlerine ve musiki gruplarına katıldı...
Mirza Fetali Ahunzade’yi, Sabir’i, Nizami’yi okudu yüreğinde en çok tiyatro ve musiki yer buldu.
Muhaceretle erken yaşında tanıştı. Adres Karstı.
İnce uzun naif bedeni 30’lu yaşlarından itibaren bembeyaz olan saçları gri-mavi gözleri, esprili sohbeti, ustaca kullandığı beden dili ve hoşgörü kültürüyle sempati yaratmayı, iletişim kurmayı başaran bir kimlikti.
Yaşamı boyunca vazgeçemediği beyaz gömleği ve kravatı “Devlet Memuru” olmasına ilişkin saygı tavrıydı 1963 yılında kendi ifadesiyle “İkinci Muhacereti” yaşadı. İstanbul’un Sarıyer ilçesine tayinle Kars’tan ayrıldı.
İl özel idare ve sivil savunma birimlerinde 38 yıl görev yaptı.
Ancak o her şeyden çok sanat yapmayı, sivil insiyatif, kullanmayı tercih etti.
Amatör bir tiyatro sanatçısının profesyonellerle yarışan disiplin duygusu içinde yarım asırlık bir sevdayı yaşadı ve yaşattı.
Dramla, komediyle, trajediyle seyirciyi selamladı ve Kars ona “ARTİST SETTAR” dedi. Yıllar boyu sevgiyle alkışladı...
1979’da yaşama veda ederken, ardında 7 kız, 3 erkek 10 evlat 24 torun, eşine mütevazi bir emekli aylığı, özenle yetiştirdiği tiyatroya gönül vermiş çok sayıda genç ve Karslıların gönlünde yer tutan unutulmaz tiradlarını bıraktı.
Settar Güldür ilk kez 1923’de Mehmet Hüseyin Berk, Sadık Çetinkaya, Nadir Taşdemir, Tahir Ekinci, Fuat Araslı, Tağı Durmaz’la birlikte Azerbaycan’ın ünlü kompozitörü Üzeyir Hacıbeyli’nin “Arşın Mal Alan” operetiyle seyircinin karşısındaydı.
Tağı Durmaz ve Sadık Çetinkaya ile birlikte hem kadın hem erkek rollerini üstlendi.
Daha sonra bu gruba yeni isimler katıldı, Hüseyin Talınlı, Ağabey Ulu, Hamit Ersöz, Süleyman Göbekli, İbrahim Yalçınyiğit, Settar Bey’in eşi Gülperi Güldür, Abbas Akçaylı, Tağı Oşenyüzen, Hüseyin Bala, Ezemet Öşenyüzen, Epruz Yücel, Muharrem Ak, Suzan Çapan, Cengiz Ekinci, Necati Yıldırım, Hasan Kartarı, Turgut İmren, Songül İmren, Bilge Akkaya ve daha birçok isim...
Cumhuriyetle yaşıt bu faaliyetler Karslıları, opera, operet, dans ve musikiyle buluşturdu, eserler birbiri ardına sahnelendi.
Türk ocakları temsil ve musiki kolu bünyesinde başlayıp halk evleri ve halk eğitim merkezlerinde devam eden bu tiyatro tutkusu küçük salonların küçük sahnelerinde tıpkı “perde” gibi Karslıların yaşamına yeni ufuklar açtı onları farklı dünyalara taşıdı.
Settar Bey’in rol arkadaşları Avukat, Tüccar, Gazeteci, Esnaf, Öğrenci, Zanaatkar, Öğretmen, Ev Hanımı, Memur hemen her meslekten ve her kesimden insanlardı.
Hiç birinin tiyatro alanında bir eğitimi yoktu. Ancak büyük bir inanç ve disiplin duygusuyla alkışı hak ettiler.
Yıllar içerisinde kadrolar değişti, birileri çekildi yeniler katıldı Settar Güldür ise bu kadronun değişmezi olarak tüm oyunlarda oyuncu ve yönetmen olarak var oldu.
1923’te “Arşın Mal Alan” oyunun ile başlayan ve “Köroğlu”, “Leyla ile Mecnun”, “Aslı ile Kerem”, “O Olmasın Bu Olsun”, Elli Yaşında Cem’an”, “Şahsenem” gibi Azerbaycan eserleriyle devam eden tiyatro yaşamı; Bir Kavuk Devrildi, Paydos, Haydi Suna Himmet’in Oğlu, Hoşgörü, Ocak, Taş Parçası, İstanbul Efendisi ve Buzlar Çözülmeden gibi Türk tiyatro eserleriyle başka bir boyut kazandı.
Settar GÜLDÜR'ün Sarıyer Halk Eğitim Merkezin'de sahneye koyduğu “Himmet'in Oğlu” adlı tiyatro eserinden bir sahne.
1933 yılında Kars’a gelen Kemal Sahir tiyatro topluluğunun büyük beğenisini kazanarak İstanbul’a davet edilen Settar Güldür bir yılı aşkın bir süre bu Türk tiyatrosunun büyük ustalarıyla sahne paylaştı Muhsin Ertuğrul ile birlikte ilk sesli Türk filmi olan Lüks Hayatta rol aldı.
Avni Dilligil, Atıf Kaptan, Salih Tozan gibi dönemin önemli isimleriyle dostluklar yaşadı.
Yeteneğine duyulan itimatla İstanbul’da kalması için bir çok teklif almasına rağmen Kars özlemi ağır bastı ve profesyonel tiyatro şansını kullanmadı.
1934 yılında Iğdır’da iki ay gibi kısa bir süre içerisinde Ekber Tekinbaş, Epruz Yücel Bağman, Zeynel Abidin, Hidayet Yalçın gibi isimlerin katkısı ile başarılı bir tiyatro grubu oluşturdu. O dönemlere tanıklık eden sayın Hamza Aygün, Settar Güldür’ün Iğdır’daki çalışmalarına ilişkin şu ifadeleri kullanıyor.
“Settar Bey Bakü’de yapmış olduğu tiyatro eğitimini Kars’ta amatör olarak icra ediyordu. Bu alandaki başarısı ile Iğdır halkı kendisine müracaat ederek sanat faaliyetlerinin Iğdır’da yapılabilmesi için destek istedi. İki aylık disiplinli bir çalışmanın sonucunda ilçemizde bayram havası estiren bir ortam oluştu. Hafta sonları belediye parkının içindeki tiyatro sahnesinde hemşerilerimizin başarılarını alkışlıyorduk. Bizler tiyatroyla ilk kez böyle tanış olduk. Settar Güldür ileriki yıllarda da Iğdır’ın sanat faaliyetlerinde desteğini esirgemedi. Yeteneği ile halkın beğenisini ve takdirini kazan bir insandı”
Settar Güldür sınırlı imkanlar içinde Kars’ın diğer ilçelerine de oyunlarını taşımayı, Erzurum, Trabzon, Ankara, İstanbul kentlerine tiyatroyla birlikte halk dansları ve musiki gruplarını kapsayan kadrolarla turneler düzenlemeyi başardı ve Kars’ın gönüllü sanat elçisi oldu.
Ramazan aylarında iftar sonrası Halkevlerinde yapılan etkinlikler Kars’ın sosyal hayatına ilişkin çok önemli örneklerdir. Devlet birimlerinin halkı aydınlatıcı (Belediye, Ziraat, Veteriner gibi) konuşma ve sohbetlerinin ardından başlayan sanatsal gösteriler uzun yıllar Settar Güldür’ün başkanlığında sürdürüldü. 1964 yılında Sarıyer ilçesinde ilk kez tiyatro Kolu’nu oluşturan ve Halk Eğitim Merkezi bünyesinde bu alanda etkinlikler başlatan yine odur.
Sarıyer halkının “Settar Baba” olarak hitap ettiği Settar Güldür 1979 yılına kadar bu alanda önemli hizmetler yürüttü. Ölümünden sonra sahnelenen birçok oyun tiyatroya kazandırdığı gençler tarafından ona itaf edilerek oynanmaktadır.
Tiyatro hayatında onu unutulmaz yapan ise “Meşhedi İbat” rolüdür.
Üzeyir Hacıbeyli’nin ilk Türk-İslam motifli opereti olan “O Olasın Bu Olsun” eserindeki bu rolle tam elli kez sahneye çıkan Settar Güldür’ü Kars halkı en çok bu rolü ile hatırlar.
1954 yılında sahnelenen Meşhedi İbad'dan bir sahne..
Ay Havar – Ekinci – Bugün Hüryurt – Serhat Kars gibi mahalli gazetelerimizde Settar Güldür ve faaliyetlerine ilişkin yazılar sıklıkla yer almıştır.
Bu yayın arşivi arasıda 1972 yılında evinde yapılan bir röportajdaki kendi anlatımı ile bu değerleri hemşerimizi hatırlamaya devam ediyoruz.
Soru-
1920’li yıllarda Kars’ta Türkiye genelinde özellikle Doğu Anadolu’da örneği olmayan bir sanat ve kültür ortamı yaratılmış ve yaşanmış. Tüm etkinliklerde adınız öne çıkıyor, bu süreç nasıl başladı?
S.G.: Muhaceretin ilk yılları çok zordu. 1900’lü yılların başından itibaren Ermeni ve Rus baskısıyla Kafkasya’dan Anadolu’ya göçler yaşandı.
Özellikle Kars-Iğdır, Arpaçay Azerbaycan Türklerinin geldiği bölgelerdi.
Bizler esarete mahkum edilen bir vatandan, bağımsızlık mücadelesini sürdüren bir vatana geldik. Geride evimizi, maddi varlıklarımızı, hatıralarımızı hatta en yakınlarımızı bıraktık.
Çoğumuz aile fotoğraflarını bile alamamıştı.
Geçmişimize ait getirebildiklerimiz; manevi değerlerimiz, bilgi birikimlerimiz ve yeteneklerimizdi.
Bu birikimleri, tarihinin en zor dönemlerini yaşamasına rağmen kabul ve sevgi gördüğümüz ve zaman içerisinde öz vatanımız bildiğimiz Anadolu ile paylaştık. Ben bir grup arkadaşımla birlikte çocuk yaşımda başlayan ilgi ve sevgiyle tiyatroya yöneldim.
Azeri operetleriyle, Azerbaycan Türk’ünün kültür ve sanatını Anadolu Türklüğüne taşımaya çalıştım. Aynı kaderi yaşadığım arkadaşlarım, dostlarım farklı alanlarda iletişim ve paylaşım ortamları yarattı. Mesela Seyid Bey Garmonunu, Abbas Bey Tarını canı pahasına getirmişti belki onların yerine evlerinden başka eşyalar alabilirlerdi.
Azerbaycan’dan getirilen kitapların yerine yine başka şeyler olabilirdi. Ancak tercihler böyle yapılmıştı iyi ki de böyle yapılmış. Katkılar her alanda hayat buldu.
Tüm bunlar Cumhuriyet devrimlerinin yerleşmesi için başlatılan aydınlanma seferberliği ile örtüşen ve yararı olan amaçlardı. İşte böyle bir ortamda ve bu duygularla başladı çalışmalarımız.
Soru-
Cumhuriyet’in ilk yıllarından söz ediyoruz, çok önemli bir dönem. Engel ya da teşvik amaçlı neler yaşandı?
S.G.: Zorluklar yaşadık elbette. Çünkü milli mücadele sonrası büyük maddi sıkıntılar vardı. Engel derseniz böyle bir şey hiç olmadı olsaydı 50 yıl devam etmezdi.
Teşvik gördünüz mü sorunuzu iki hatıramla cevaplamak isterim.
6 Ekim 1924’de Mustafa Kemal Paşa beraberinde Latife Hanım, Ali Said Paşa ve kalabalık bir devlet erkanı ile birlikte Kars’a geldi.
Atatürk'ün 6 Ekim 1924'te Kars tren garında karşılanması
Garda büyük bir kalabalık ve coşku vardı. Türk ocakları temsil ve musiki kolu olarak Paşayı “Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa” marşıyla karşıladık.
Azerbaycan Türklerinden Mehmet Türkel Bey tarafından büyük öndere itaf edilen bu eser daha sonra Türkiye’nin her köşesinde sevgiyle okundu.
Aynı gün Kars Türk Ocağı şubesine teşrif eden Mustafa Kemal’i bu kez sözleri Azerbaycan’ın büyük şairi Ahmet Cevat Bey’e, bestesi Üzeyir Hacıbeyli’ye ait olan “Çırpınırdın Karadeniz Bakıp Türk’ün Bayrağına” şarkısıyla karşıladık.
Akşam yemeğini müteakip Türk Ocağı Temsil ve Musiki grubunu huzuruna çağırdı. Başkanımız sayın Hamit Ersöz Bey’in gözyaşları içinde yaptığı duygusal konuşmanın ardından Mustafa Kemal faaliyetlerimizden duyduğu memnuniyeti ve Şeyh Şamil oyununu izlemek istediğini buyurdu.
Dağıstanlı Adil ve Mirza Beyler Gazi’nin isteği üzerine tam üç kez bu oyunu gerçek figürleriyle oynadılar. Kısa bir süre sonra Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrıldık. Karpiç gazinosunda Ata’mızın ve maiyetinin huzurunda “Arşın Mal Alan” operetinden kısa bir bölüm ve Azerbaycan Folklöründen ve musikisinden örnekler sunduk.
Kars Türk Ocağı Temsil ve Musiki Gurubu olarak alkışlandık ve tebrik edildik. Gazinonun dışında toplanan halkta tezahürat gösteriyordu. Mustafa Kemal gençlerin içeri alınmasını emretti ve onların da izlemesini sağladı. Büyük Önder’in sanat ve kültür çalışmalarına verdiği önemi ve değeri bizzat yaşama şansını bulduk. Hayatımda gururla sakladığım en büyük hatıramdır.
İkincisini ise; 1926 yılında “Arşın Mal Alan “ operetini Kars’ta bulunan Kurtuluş Savaşı’nın ünlü ismi Halit Paşa’nın huzurunda oynadık. Ertesi gün bütün gurup vali konağına davet edilerek Paşa tarafından övgü dolu sözlerle tebrik edildik.
İki hatıramda siyaseten teşvik edildiğimizin birer örneğidir.
Kars halkının ilgi ve sevgisi ise bu faaliyetleri kalıcı kılan en önemli sebeptir. Türkiye’nin çok az bölgesinde (o dönemler için söylüyorum) sanatsal faaliyetler için böyle bir kadroyu, izleyici açısından da bu kadar destekleyen bir kitleyi bulmak kolay değildi.
Soru: Tiyatro çalışmalarınıza ailenizden katılan oldu mu?
S.G.: Evet Gururla ifade edeyim ki, eşim Gülperi Hanım ilk kez 1925 yılında “Arşın Mal Alan” operetinde Gülçehre Rolüyle benimle sahne paylaştı ve 1933 yılına kadar bir çok oyunda birlikte oynadık. Bu Anadolu’nun bir sınır kentinde önemli ve örnek bir olaydır.
Bu hatırayla ilk çocuğumuza Gülçehre adını verdik. 1939 yılında Gülçehre rolünü bu kez kızım Gülçehre oynadı.
1961 yılında torunum İlhami Askeran 8 yaşında Meşedi İbat’ın torunu olarak sahnede benimleydi. Ailemin diğer üyeleri de farklı etkinliklerle sanat tutkunu benimle paylaştı ve destek oldu.
Gülperi- Settar GÜLDÜR
Soru-
Bu çalışmalarınızın maddi bir karşılığı oldu mu?
S.G.: O dönemler sanat ve kültür faaliyetlerini yaşatan Türk Ocağı, Halk Evi, Halk Eğitim Merkezi gibi kurumların bünyesinde sürdürdüğüm bu hizmetin hiç bir şekilde maddi karşılığı olmadı. Sahne paylaştığım arkadaşlarımla birlikte çalışmalarımız fahri olarak sürdürdük.
Seyid Bey, Tağı Bey, İslam Özinanır Bey, Fermani Baydak Bey, Celâl Baydak Bey İsmail Bey gibi müzisyenler yıllar boyu profesyonel yaptıkları iş olmasına rağmen müzikli oyunlarımızın hemen hepsinde gönüllü olarak yanımızda yer aldılar. Bu dostlarımı minnetle anıyorum.
1954.Meşhedi İbad’dan bir başka görüntü.
Maddiyatın yarışamayacağı manevi kazanımların ise; Türk Sahne Sanatları Derneği tarafından şahsıma verilen Aktör-Rejisör ve Tiyatro yöneticiliği yetki belgesi ve Hüviyet kartı çok sayıda plaket ve tabii Karslıların yıllar boyu esirgemediği alkışlar.
Soru-
Son bir soru. “Kars” için duygu ve düşünceleriniz neler?
S.G.: Bu sohbetin başından beri “beni” değil Kars’ı konuştuğumuzu düşünüyorum. Başka ne diyebilirim ki...
1923’te opereti alkışlayan, 1925’te sahnedeki kadın varlığını yadırgamayan, her türlü yeniliği ve güzelliği olgunlukla benimseyen ve sadece doğu Anadolu’ya değil tüm yurda örnek olan bir şehir.
Cumhuriyetimizin değerlerine sahip çıkan, medeni akıllı, duyarlı ve sanatsever insanların memleketi…
Evet bunlar Settar Güldür’ün kendi ifadeleri yürek sözleriydi...
Hemşehrimiz sayın Dr Beşir Doster;
Kars’ta geçmiş dönemlerde yaşanan sosyal hayata ilişkin tespit ve hatıraları Settar Güldür’ün kimliğinde yansıttığı “İçimizden biri” başlığı altındaki yazısında şu ifadelere yer veriyor.
Afife Jale, Neyyire NEYYİR, Bedia Muvahhit kim? Bunlar ,1920’li yıllarda sahnelere çıkan ilk kadın sanatçılarımızdır. Muhsin ERTUĞRUL, Raşit RIZA , Vasfi RIZA kim? Bunlar da 1920’li yıllarda sahneye çıkan ilk erkek sanatçılarımızdır.
Peki, Ezemet OŞENYÜZEN, Gülperi GÜLDÜR kim, bilemiyoruz!
Peki! Tağı Oşenyüzen, Süleyman Gödekli, Settar Güldür kim? Onları da bilemiyoruz.
İşte o bilmediklerimiz aynı yıllarda yani 1920’li yıllarda İstanbul dışında Anadolu’da tiyatronun T’si bilinmezken Kars’ta sahneye çıkan kadın ve erkek hemşehrilerimizdir.
Adlarını bildiklerimiz sahne tarihinde yerlerini almış adları ansiklopedilere geçmiş kültür tarihimizde iz bırakmış sanatçılarımızdır. Haklarında ciltler dolusu kitaplar yazılmıştır.
Ya bilmediklerimiz? Onlardan söz eden yok! “Doğunun uygar şehri” tanımının içini doldurmak lazım ve de gerekli. Yoksa tümce içi boş bir kendini beğenmişlik ve böbürlenme olarak kalır. Artık bir üniversite şehri olan Kars’ın yakın ve uzak geçmişini yazacak olanların bizim “Sanatçı, Ozan, Eğitimci kahramanlarımızın” da serüvenlerini yazmaları gerektiği inancını taşıyanlardanım. Bu nedenle ben kendisini tanıyan bahtiyarlardan biri olarak onlardan birinin kısa bir portresini çizeceğim.
Türkiye’de kadın erkek hiçbir sanatçımızın sanırım “Artist” diye tanımlanarak çağrılmamıştır. Ne yazılı metinlerde nede sözlü olarak başına artist sözcüğü yazılarak çağrılan bir sanatçımızın varlığını okumadım, duymadım.
Fakat Kars’ta yediden yetmişe herkes, ondan söz ederken ne eksik ne de fazla Artist Settar diye söze başlardı. Öyle sanıyorum ki onun soyadının Güldür olduğunu dahi bilenlerimiz çok azdır.
İnce uzun boyu, ve dalgalı saçların altında gülümseyen yüzü ile o yıllarda bir ermiş görünümündeydi. Bir yandan özel İdare’de ki memuriyetini sürdürüyorken, diğer yandan Kars Halk Evi’nin Tiyatro kolunu yürütüyordu. Biz onun bir masa başı memuru olduğunu da bilmezdik. Çünkü yürürken de konuşurken de asıl işini, gerçek kimliğinin sanatçı kişiliği olduğuna inanmıştık. Bu nedenle onun hayatı varsa-yoksa tiyatro, sahne idi...
Ermeni Kırgını’ndan, Bolşevik Kıyımı’ndan kaçarak Gümrü ve çevresinden kopup Kars’a gelenler, o kaç-göç içinde canlarını kurtardıkları gibi “bir şeylerde” getirmişlerdi. O “şeylerden” biri Tiyatroydu, Akordeondu, Klarnetti, tefti. O yıllarda tiyatro grubunu oluşturan diğer elemanlarda Süleyman Gödekli, Tahir Ekinci, Tağı Oşenyüzen gibi aynı yörenin insanlarıydı. Hemen hepsinde Azerbaycan sahne sanatının büyük kurucusu Üzeyir Hacıbeyli’nin (1885-1948) müzikli komedi, müzikli dram eserlerinden büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Çünkü gerek Leyla ile Mecnun operası, gerek Arşın Mal Alan ve Meşhedi İbat gibi operetler o yıllarda geniş halk kitlelerini derinden etkilemiştir. Aksi halde hiçbir tiyatro ve musiki eğitimi almamış bu insanların Kars’ta sahneye çıkmalarını açıkayacak nedenler bulmak oldukça zordur.
Artist Settar, sadece Azerbaycan sahne eserlerinde değil, Türkiye’de de yayınlanmış tiyatro eserlerinde rol almış, sahneye çıkmış, oyunlar yönetmiştir. Önceleri Türk Ocakları’nda başlayan sahne sanatçılığı Halkevleri’yle de devam edip sürmüştür uzun yıllar. Fakat onun asıl ününün musikili Azeri operetleri sağlamıştır. Özellikle Meşhedi İbat rolü onun ününü doruğa çıkarmıştır. O’nun ayna karşısında “hiç de yaşlı olmadığını, gençlere taş çıkartacak güç ve gençlikte” olduğunu anlattığı tiradı hafızalardan silinmeyen bir mükemmelliktedir...
Musiki ile yakın ilgisi olmayanların başarılı bir operet sanatçısı olması mümkün değildir. O nedenle Artist Settar, o dramların, ve komedilerin unutulmayan bir sanatçısı olarak kaldı. Hiç kuşkusuz bunda o eserlerin halk arasında yaygın olan konulardan seçilmiş olmasının rolü ve önemi büyüktü.
Artist Settar ve arkadaşları, bu şehrin uygar kimliğini oluşturan öğelerde emeği ve yüreği olan insanlardır. Bu şehrin çağdaş yapısında iz bırakmışlardır.
Her toplumda yeteneklerini sergilemeye fırsat, imkan ve destek bulamayan değerler vardır. Artist Settar, bizim toplumumuzda yaşayan o değerlerden biridir. Bir uzak taşra kentinde, bir muhacir olarak unutulmayan bir simi bırakmıştır. İnanıyorum ki o da bir şans yakalaşabilseydi.onun da adı ansiklopedilerde, eserleri arşivlerde olurdu.
Her şeye rağmen Artist Settar adı hemşerilerimizin hafızasında nesilden nesile akıp gidecektir.
Seni ve seninle beraber sahneye çıkan, o amatör tiyatro severleri saygıyla anıyorum Settar Emi...

6 yorum:

Unknown dedi ki...

bir tesadüf eseri bu siteyi buldum ve beni bir karsli olarak taaa cocukluguma götürdünüz hep sevgiyle andigim gülcehre teyzemin settar amcamin sivekarin handanin suzan capanin ve digerlerinin anilarini seyretmis oldugum oyunlarini gözlerimin önüne yeniden serdiniz o kadar duygulandim hislendim,ki anlatmasi güctür hatta onlarin calismalarinda kulislerinde hep vardim kücük yasta olmama ragmen bana bunlari yasattiginiz icin sizlere minnetarim sevgili gülcehre teyzemi ve settar amcami saygiyla aniyor sizlerede tesekkürlerimi arz ediyorum yazilarinizin devaminin gelmesi dilegiyle emegi gecen herkesin yüreginden öpüyorum.ayla capan

Unknown dedi ki...

bir tesadüf eseri bu siteyi buldum ve beni bir karsli olarak taaa cocukluguma götürdünüz hep sevgiyle andigim gülcehre teyzemin settar amcamin sivekarin handanin suzan capanin ve digerlerinin anilarini seyretmis oldugum oyunlarini gözlerimin önüne yeniden serdiniz o kadar duygulandim hislendim,ki anlatmasi güctür hatta onlarin calismalarinda kulislerinde hep vardim kücük yasta olmama ragmen bana bunlari yasattiginiz icin sizlere minnetarim sevgili gülcehre teyzemi ve settar amcami saygiyla aniyor sizlerede tesekkürlerimi arz ediyorum yazilarinizin devaminin gelmesi dilegiyle emegi gecen herkesin yüreginden öpüyorum.ayla capan

Unknown dedi ki...

sayın neşe hanım.bu blogu tesadüf eseri buldum.ve inanın gülçehre teyzemizin vefatınıda okuyunca cok üzüldüm.babam muharrem ak ta vefat edince her şeyden bihaber olduk.gülçehre tayzemiz bizim çocuklugumuzun ablasıydı,annesiydi,teyzesiydi yani her şeyiydi.cengiz abimizde öyle.insancıl,aydın,çagdaş bir aile yapıları vardı.kars bir kez daha kaybetti.neyimi?elbette kendisi için mücadele eden degerli bir kültür elçisini.yani ablacım.kısaca onlar SONA BÜLBÜLLERDİ.SAÇI SÜMBÜLLERDİ....ALLAH RAHMET EYLESİN.saygılarımla.HÜSEYİN AK.

Unknown dedi ki...

hüseyin arkadasim bu arada senin baban rahmetli muharrem abi annmin yiyeni yani yakin akraba oluyoruz ben abdurrahman capanin kiziyim selamlar haberlesirsek sevinirim bu sayfayi sürekli takip edrim belki karsilasiriz

ilhami.cetin dedi ki...

Dedemin kardeşinin hanımı Tağı Oşengüzelin kızı Azamet ÇETİN yengemin gençliğinde görev aldığı,keman çaldığı,Atatürk'le Latife Hanımı karşılayan gösteri grubunun içinde yer alan Gülçehre Hanım'la sahneye çıkma onuruna erişmiş. 1930-1960'lı yılların örnek kadınlarındandı.Gülçehre Hanıma Azamet Yengeme ve arkadaşlarına rahmet dilerim.

ilhami.cetin dedi ki...

Babamın bana aktardığına göre Azamet Yengemin babası Tağı Oşengüzel Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa marşını besteleyen kişidir. Azamet Yengem'de Halk evinde Gülçehre ile sahne almış. Çeşitli tiyatro ve müzik etkinliklerinde bulunmuştur.Babam Azamet Yengemizin iyi keman çaldığını söylerdi.